ßAYRAMINIZ---------------MUßAREK-------------OLSUN
 
TevhiD ve SunneT
Es Selamu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berekatuhu..Hosgeldiniz. Allah Günahlarımızı Bagıslasın ve Bizleri Cennetine Koysun  
  بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِِ ANA SAYFA
  İletişim
  Ziyaretçi defteri
  Link listesi
  Namazdan sonra topluca yapılan tesbihat
  BuLuĞ-uL MeRaM
  Çalgı Aletleri
  BiDaT'LaR
  Namazı Terketmenin Hükmü
  Boncuklarla Tesbih
  İstihare Namazında Yapılan Bidatler
  EHLİ Sunnenin Bidat Hakkındaki Tavsiyeleri
  EZAN Duasındaki Bidat
  Fasık ve Bidat Ehlinin Arkasında Namaz ?
  Cocuklar Hakkındaki Hurafeler !!
  Kadınlar ve Hurafe
  Mümin Kadınlara Özel Uyarılar !!!
  Dört Mezhep İmamının iTikatı Aynıdır.!!
  Cennete Götüren Yollar..
  FıKıH
  Kabir Ziyaretiyle ilgili Bidat'ler..
  Kabrin Üzerine Bina Yapmak..
  Kabir'de Dua
  Kabir'de Kur'an Okumak!!!
  Mezhep Taassubu!
  Kandil Geceleri _1_
  Kandil Geceleri _2_
  Mirac Kandili Kutlamaları!
  MEVLİD
  Mescid'leri Süslemek!
  Bidat Tevessül
  Mutezile Hakkında!
  RABITA Şirktir..
  Sahte CEZBE!
  Şirke Düşmekten Korkmak!
  Veda Hutbesi
  Bir Bebeğin Günlüğü
  Kur'anı Nasıl Tefsir Etmeliyiz.!!
  Allahın Dostları ile Seytanın Dostları Arasındaki Fark.!!!_1_
  Allahın Dostları ile Seytanın Dostları Arasındaki Fark.!!!_2_
  Allahın Dostları ile Seytanın Dostları Arasındaki Fark.!!!_3_
  Allahın Dostları ile Seytanın Dostları Arasındaki Fark.!!!_4_
  Allahın Dostları ile Seytanın Dostları Arasındaki Fark.!!!_5_
  Zuhru Ahir Namazı..
  Yeme ve İçme Adabı..
www.kitapyurdu.com'dan satın al www.kitapyurdu.com'dan satın al
Allahın Dostları ile Seytanın Dostları Arasındaki Fark.!!!_5_

“Sahih” de geçen Ebu Hureyre –Allah ondan razı olsun- hadisinde olduğu gibi: Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem- onu fıtır zekatını koruması için görevlendirmişti. Bir şeytan gelerek iki gece üst üste zekat malından çalarken Ebu Hureyre  -Allah ondan razı olsun-  onu yakalamış ama her seferinde bir daha dönmemek üzere tevbe etmiş ve onu serbest bırakmıştı. Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem- ona “Dün geceki esirin ne yaptı?”  diye sorduğunda “O geri dönmeyeceğini iddia etti ” der. Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-'de “Geri dönecek” buyurmuştu. Üçüncü sefer şeytan yine çalmak için gediğinde, Ebu Hureyre  -Allah ondan razı olsun-  onu gene yakalamıştı. Bu sefer şeytan ona şöyle dedi: Beni bırak ki, sana fayda veren şeyler öğreteyim. Yatağına yattığın zaman Âyetel-Kürsî’yi oku.

 

 ﴿اللّهُ لاَ إِلَـهَ إِلاَّ هُوَ الْحَيُّ الْقَيُّومُ لاَ تَأْخُذُهُ سِنَةٌ وَلاَ نَوْمٌ لَّهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الأَرْضِ مَن ذَا الَّذِي يَشْفَعُ عِنْدَهُ إِلاَّ بِإِذْنِهِ يَعْلَمُ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَلاَ يُحِيطُونَ بِشَيْءٍ مِّنْ عِلْمِهِ إِلاَّ بِمَا شَاء وَسِعَ كُرْسِيُّهُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضَ وَلاَ يَؤُودُهُ حِفْظُهُمَا وَهُوَ الْعَلِيُّ الْعَظِيمُ

 

« Allah; O’ndan başka ilâh yoktur; diridir; kendi zâtıyla kâimdir. O’nu ne bir uyuklama ve ne de bir uyku tutar. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur. O’nun izni olmadan, O’nun yanında kim şefâat edebilir? Onların önünde ve arkasında olan her şeyi bilir. O’nun ilminden, kendisinin dilediği dışında hiçbir şeyi kavrayamazlar. O’nun Kürsî’si gökleri ve yeri kaplamıştır; onların gözetimi O’na asla ağır gelmez. O, çok yüce ve çok büyüktür. »[1]  

Allah’tan sana bir koruyucu gelir ve sabahlayana kadar şeytan sana yaklaşamaz.

Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-' e bunu haber verdiği zaman şöyle buyurdu: “O yalancı olduğu halde sana doğruyu söylemiş.” Ve gelenin şeytan olduğunu haber vermiştir. [2]

 

Bunun içindir ki, insan, şeytânî durumlar karşısında sıdk ile bunu okursa, o durumları iptal eder. Şeytânî bir hal içerisinde ateşe giren veya alkış ve ıslık seslerini dinleyen birinin üzerine şeytan iner. Onun diliyle, kendisinin bilmediği sözleri konuşmaya, orada bulunanların kalplerindekini ortaya çıkarmaya ve farklı dillerde konuşmaya başlar. Tıpkı, cinin deli bir kimsenin diliyle konuşması gibi. Bu hal başına gelen insan, şeytanın çarptığı deli mesabesinde ne yaptığını bilmez. Şeytan onun içine girer ve onun diliyle konuşur. Bundan kurtulduğu zaman da ne söylediğini bilemez.

 

Böylelerinin kimine, şeytan, o mekanda bulunmayan tatlılar, meyve ve yiyecekler getirirler. Kimilerini, cin, Mekke’ye, Beytül-Makdis’e ve başka yerlere uçurur. Kimileri de onu Arafat’a götürüp sonra da aynı gecede geri getirir. Sahih olan, İslam’ın emrettiği bir hacda yapmamış olur. Elbisesiyle gider, mikata geldiği zaman ihrama girmez. Telbiye getirmez, gecelemez ve Müzdelife’de durmaz. Kâbe’yi tavaf etmez, Safa ile Merve arasında say yapmaz. Cemreleri taşlamaz, bunun aksine  elbisesiyle Arafat’ta durur. Sonra aynı gece geri döner. Bu ise müslümanların ittifakıyla meşru olmayan bir hacdır. Bilakis, bu, Cuma namazına abdestsiz gelen veya kıbleden başka bir yere yönelen kimseye benzer.

 

Arafat’a bir gecede gidip dönenler, uykularında , meleklerin hacıları yazdıklarını görürler. Der ki: Beni yazmıyor musunuz? Melekler ona şu cevabı verirler: Sen hacılardan değilsin. Yani İslam’ın emrettiği şerî bir hac yapmadın.

 

Evliyanın kerametleri ile buna benzer şeytânî durumların arasında çeşitli farklar vardır. Onlardan bazıları şunlardır: Allah dostlarının kerametlerinin sebebi, îman ve takvadır. Şeytânî hallerin sebebi ise, Allah ve Rasûlü’nün yasakladıklarından yardım dilemektir.

Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:

 

﴿قُلْ إِنَّمَا حَرَّمَ رَبِّيَ الْفَوَاحِشَ مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَمَا بَطَنَ وَالإِثْمَ وَالْبَغْيَ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَأَن تُشْرِكُواْ بِاللّهِ مَا لَمْ يُنَزِّلْ بِهِ سُلْطَاناً وَأَن تَقُولُواْ عَلَى اللّهِ مَا لاَ تَعْلَمُونَ

 

« De ki: “Rabbim, ister açığı olsun, ister gizliyi olsun, ancak kötülükleri, günâhı, haksız yere başkaldırmayı, hakkında hiçbir delil indirmediği bir şeyi Allah’a ortak kılmanızı ve Allah’a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır. »[3]

 

Allah adına bilgisizce konuşmak, şirk, zulüm ve iğrençlikleri  Allah ve Rasûlü haram kılmıştır. Bunlar, asla Allah’ın kerametlerinin sebebi değildir. Bu şeytânî olaylara, namazla, zikirle, Kur’ân okumayla ve duayla ulaşmaz. Bilakis, şeytanın sevdikleri, içerisinde şirk olan işlerle meydana gelir. Yaratılmıştan yardım dileme veya birine zulmetme ve iğrençlik yapmak gibi şeyler Rahmânî kerametler değil, şeytânî hallerdendir.

 

Bunlardan bazıları alkış tutup ıslık çaldıkları zaman, onun şeytanı iner, onu havada taşır ve bulunduğu diyardan dışarı çıkarır. Allah dostlarından birisi geldiği zamanda, onun şeytanı kaçar ve o da yere düşer. Başka birinde vuku bulduğu gibi.

 

Bunlardan kimileri ister ölü olsun, ister yaşayan olsun birinden yardım talebinde bulunurlar. Kendisinden yardım istenilen, ister müslüman olsun, ister hıristiyan isterse müşrik olsun fark etmez. Şeytan, o yardım bulunulan şahsın şekline girer ve yardım talebinde bulunanın bazı hacetlerini giderir. O da, onun o şahıs olduğunu ya da onun şekline girmiş bir melek olduğunu zanneder. O, ancak, Allah’ın, şirk koşmasından dolayı sapıttığı şeytandır. Tıpkı şeytanların, putların içine girip müşriklerle konuşması gibi. Onlardan kimi bir şekle girerek, kendisinin Hızır olduğunu söyler. Belki de, bazı işleri ona haber verir ve bazı işlerinde ona yardım eder. Müslüman, yahudi, hıristiyan ve kâfirlerin bir çoğunda, batıda ve doğuda gerçekleştiği gibi. Onlardan birisi ölür ve şeytan onun ölümünden sonra onun şeklinde gelir. Onlar da, onun o ölü olduğuna inanırlar. Borçları öder, emanetleri geri verir ve ölüyle alakalı şeyler yapar, hanımıyla cima yapar ve gider. Belki de Hindistanlı kâfirlerin yaptığı gibi ölülerini ateşle yakmış da olabilirler. Onun ölümünden sonra yaşadığını zannederler. [Onlardan, Mısır’da bir şeyh, hizmetçisine vasiyette bulunarak şöyle derler: Ben öldüğüm zaman, kimse beni yıkamasın. Ben gelir ve kendimi yıkarım. Öldüğü zaman, hizmetçisi onun sûretinde bir şahıs görür ve onun o olduğuna inanır. Girer ve kendisini yıkar. Yıkadıktan sonra da ortadan kaybolur. O gelen şeytandı ve o ölüyü sapıtmıştı. Şöyle dedi: Sen, ölümünden sonra gelecek ve kendi cenazeni yıkayacaksın. Öldüğünde yine onun sûretinde, ölüyü daha önce yanlış yola sevk etmek için geldiği gibi, yaşayanları da sapıtmak için gelmiştir.]

 

Onlardan bazısı havada Arş’ı ve üzerinde nur görmüş ve birinin kendisine şu şekilde seslendiğini duymuştur: Ben senin Rabbinim. Şayet marifet ehlindense, bilen biriyse, onun şeytan olduğunu bilir, onu kovar ve ondan Allah’a sığınır. Bu olay da ortadan kalkar. [4]

 

Onlardan kimileri de uyanıkken bazı şahıslar görür. Onlardan biri, kendisinin Nebi, Sıddîk veya salihlerden bir şeyh olduğunu iddia eder. O ise, şeytanlardandır. [Bunlardan kimi, bunu ziyaret ettiği kabrin başında görür. Kabrin yarılır ve içinden bir sûret çıkar. Onun orada yatan ölü olduğuna inanır. O ancak, o sûrete giren cindir. Kimi de, kabrinden bir atlının çıktığını veya kabrine girdiğini görür. O ise şeytandır. Onların hepsi, kendi gözleriyle Nebi’yi gördük derler. Gördüğü ancak hayalden başka bir şey değildir.]

 

Onlardan kimileri rüyasında büyük zâtlardan bazılarını görürler. Ebû Bekir es-Sıddîk’ı  -Allah ondan razı olsun- veya başkasının, kendisinin saçını kısalttığını veya başını tıraş ettiğini veya takiyesini veya elbisesini giydirdiğini görür. Kafasında takiyesi, saçı tıraş edilmiş veya kısaltılmış olarak sabahlar. Cin, onun saçını kısaltmış veya tıraş etmiştir. Bu şeytânî haller, Kitab ve Sünnet’in çizgisinden çıkanlarda vuku bulur. Onlar derecelerdir. Onlara yaklaşan cin onların cinslerinden [mezheblerinden] dir. Cinlerin içerisinde kâfir, fâsık ve hatalı olanlar vardır. Şayet insan kâfir, fâsık veya câhil ise onunla beraber küfre, fıska ve sapıklığa girerler. Küfürden seçtiklerine muvafakat ederlerse onlara yardım ederler. Tıpkı, cinlerden ve başkalarından olan ulularının adına yemin etmek gibi. Yine, Allah’ın isimlerini ve bazı sözlerini necâsetle yazmak, Fâtihâ, İhlas, Âyetel-Kürsî veya başka sûreleri tersine çevirerek yazmak gibi. O âyetleri necâsetle yazıp, onunla su çekiliyor. Onları razı eden şeyler sebebiyle küfre sapıyorlar. Ona hoşlandıkları kadın veya çocuk getiriyorlar. Bunu ya havadan uçurarak getiriyorlar ya da kendi isteğiyle ona yönelerek. Bu tür misaller uzar gider. Buna îman etmek, sihre ve tağuta îman etmektir. Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:

 

أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ أُوتُواْ نَصِيباً مِّنَ الْكِتَابِ يُؤْمِنُونَ بِالْجِبْتِ وَالطَّاغُوتِ ﴿         

 

« Kendilerine kitaptan bir nasîb verilmiş olanları görmüyor musun? Sihir, şeytan ve putlara inanıyorlar. »[5]

 

Şayet insan, bâtında ve zâhirde Allah’a ve Rasûlü’ne itaatkâr ise bu sayılana girmesi mümkün değildir.

Bunun içindir ki, Allah’ın evi olan mescidlerde, Müslümanların ibadetleri meşru olunca, mescid ehli, şeytânî hallere en uzak olanlardır. Kabirleri, ölülerin meşhedlerini tazim edenler, ölülerden veya onunla beraber isteyenler, onun yanında yapılan duaya icabet edilir diyen bidat ve şirk ehli ise şeytânî hallere en yakın olanlardır. Buhari ve Muslim’de gelen hadiste Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyuruyor:

 

« Peygamberlerinin kabirlerini mescidler edinen yahudi ve hıristiyanlara Allah lânet etsin. »[6]

 

Sahihi Muslim’de gelen bir hadiste Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem- vefatından beş gece önce şöyle buyurdu:

 

« İnsanlar içinde bana arkadaşlığında ve eli bolluğunda en ihsankâr olan Ebu Bekir’dir. Şayet sizden birini halil-dost edinecek olsaydım, şüphesiz Ebu Bekir’i halil-dost edinirdim. Fakat arkadaşınız (Rasûlünüz) Allah’ın halili-dostudur. Ebu Bekir’in kapısı dışında, mescide açılan bütün kapıları kapatın. Sizden öncekiler kabirleri mescidler ediniyorlardı. Sakın ola ki, kabirleri mescidler edinmeyin! Ben sizi bundan men ediyorum. »[7] 

 

Buhari ve Muslim’de gelen hadiste, Allah Rasûlü -sallallahu aleyhi ve sellem-' in hastalığında, Habeşe’de bulunan bir kiliseden bahsettiler. Onun güzelliğinden ve içindeki resimlerden söz ettiler. Bunun üzerine Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu:

 

« Onların içinden Salih biri öldüğü zaman, kabrinin üstüne mescid inşâ ederler ve içini de resimlerle süslerlerdi. Onlar kıyâmet günü yaratılmışların en şerlileridir. »[8]

 

“Musned” ve “Sahihu Ebi Hâtim” de gelen hadiste Allah Rasûlü -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu:

 

« Kabirleri mescidler edinenler ve kıyâmetin kopacağı anda hayatta olanlar, yaratılmışların en şerlilerindendirler. »[9]

 

“Sahih” de gelen hadiste Allah Rasûlü -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu:

 

« Kabirlerin üzerine oturmayın. Kabirlere doğru namaz kılmayın. »[10]

 

“Muvatta” da gelen hadiste Allah Rasûlü -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu:

 

« Allahım! Benim kabrimi tapınılan bir put haline getirme. Peygamberlerin kabirlerini mescidler edinen kavme karşı Allah’ın gadabı şiddetlenmiştir. »[11]

“Sünen” de gelen hadiste Allah Rasûlü -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu:

 

« Kabrimi, toplanılan bayram edinmeyin. Nerede olursanız olun bana salavat getirin. Sizin salavatınız bana ulaştırılır. »[12]

 

Allah Rasûlü -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu:

 

« Her kim bana selam verirse, Allah’da onun selamına karşılık vermem için bana ruhumu geri iâde eder. »[13]

 

Allah Rasûlü -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu:

 

« Allah, ümmetimden gelen selamı bana iletmesi için kabrime melekler tayin etmiştir. »[14]

 

Allah Rasûlü -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu:

 

« Cuma gecesi ve Cuma günü bana salavatı çoğaltınız. Sizin salavatınız bana o gün arz olunur. » Dediler ki: “Ey Allah’ın Rasûlü! Senin bedenin çürümüşken nasıl olur da bizim salavatımız sana arz olunur? Allah Rasûlü -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu: “Allah, toprağa, peygamberlerin bedenini yemeği haram kılmıştır.” »[15]

 

Allah Teâlâ Nuh’un –Allah’ın selamı onun üzerine olsun- kavmindeki müşrikler hakkında şöyle buyuruyor:

 

﴿وَقَالُوا لَا تَذَرُنَّ آلِهَتَكُمْ وَلَا تَذَرُنَّ وَدّاً وَلَا سُوَاعاً وَلَا يَغُوثَ وَيَعُوقَ وَنَسْراً

« “Ve dediler ki: Sakın ilâhlarınızı terk etmeyin. Vedd’i, Suvâ’ı, Yağus’u, Ya’ûk’u ve Nesr’i bırakmayın.”»[16]

 

İbnu Abbas ve seleften bazıları şöyle dedi: Bunlar, Nuh kavminin Salih kimseleri idiler. Öldüklerinde, kabirleriyle meşgul oldular. Sonra, onların resimlerini yapıp onlara taptılar. İşte bu olay, putlara tapmanın ilk başlangıcı oldu.

 

Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem- şirk kapısını kapamak için, kabirlerin mescid edinilmesini yasaklamıştır. Tıpkı, güneş doğarken ve batarken namaz kılmayı yasakladığı gibi. Çünkü müşrikler o vakitte güneşe secde ederler. Şeytanda güneşin doğuşunda ve batışında onunla birleşir. O vakitte namaz kılmak, müşriklerin namazına benzemektir. Bu sebepten dolayı bu kapıyı kapatmıştır. Şeytan, güç yetirebildiği ölçüde Âdemoğlunu sapıtmaya çalışır. Her kim, yıldızlara tapan kimseler gibi, güneşe, aya ve yıldızlara ibadet ederse, ona bir şeytan gelir ve onunla bazı işlerde konuşur. Bunu da yıldızların ruhaniyeti diye isimlendirirler. O ise şeytandır. Şeytan, insana bazı işlerinde yardım etse de, zararı, ona faydasından daha fazladır. Ona itaat edenin akıbeti hüsrandır, şerdir. Ancak Allah’a tevbe eden bunun dışındadır. 

 

Bunun gibi, putlara tapanlara da, şeytanlar onlarla diyalog kurar. Ölüden, gâibden, ölüye dua edenle veya onu çağıranla, kabrinin yanında dua etmenin, evlerde ve mescidlerde yapılan duadan daha üstün olduğunu zannedenle şeytanlar diyalog kurarlar. Hadis ehlinin ittifakıyla yalan kabul edilen şu hadisi rivayet ederler: “Bir iş size zor gelirse (başınız dara düşerse) kabir ehlinden yardım isteyin.”  Bunu, şirk kapısını açan birisi uydurmuştur.

 

Müslümanların sapıklarından hıristiyan, puta tapan, bidat ve şirk ehline benzeyenlerden bazıları vardır ki onlar, meşhedlerin yanında ve şeytandan olan bazı haller görürler ve onu keramet zannederler. Örneğin; kabrin yanına bir don bırakırlar ve onu daha sonra bağlanmış olarak bulurlar. Sârâ hastalığına yakalanmış birini kabrin yanına koyarlar ve şeytanın onu o hastalıktan kurtardıklarını görürler. Şeytan, bunu, onları sapıtmak için yapar. Orada sıdk ile Âyetel-Kürsî’yi okuduğun zaman, bu ipdal olur. Muhakkak ki tevhid (Allah’ı birleme) şeytanı kaçırır. Bunun içindir ki, bazıları havada taşınırken La İlâhe İllallah dediğinde yere düşer.  Bunun gibi bazıları, kabrin yarılıp içinden bir insanın çıktığını görür, şeytan olduğu halde onu orada yatan ölü zanneder.

Bu çok geniş bir konudur ve uzar gider.

 

Allah ve Rasûlü’nün -sallallahu aleyhi ve sellem- meşru kılmadığı (dinden olmayan) çöl ve mağaralarda yoğunlaşması sebebiyle, şeytanlar dağlara ve mağaralara çokça sığınırlar. Tıpkı, Kâsiyûn dağındaki Dem mağarası, Şam sahilindeki Lübnan dağı, Üst Mısır’daki Fetih dağı, Horasandaki Rum dağı, Cezira dağı ve bundan başka, Lekam dağı, Ehyaş dağı, Erdebil yanındaki Sûlân dağı, Tebriz yanındaki Şehnek dağı, Nekşevan yanındaki Mâsât Mâsât Kûh dağu, Nehâvend dağı ve bundan başka bazı insanların bulunduğunu zannettiği dağlar. Onları da: Gaybî insanlar diye isimlendirirler. Aslında orada cinlerden bazı kimselerden başkası yoktur. Tıpkı insanlardan bazı adamlar olduğu gibi cinlerden bazı kimseler vardır. Allah Teâlâ’nın buyurduğu gibi:

 

﴿وَأَنَّهُ كَانَ رِجَالٌ مِّنَ الْإِنسِ يَعُوذُونَ بِرِجَالٍ مِّنَ الْجِنِّ فَزَادُوهُمْ رَهَقاً

 

« İnsanlardan bazı kimseler vardır ki, cinlerden bazı kimselere sığınırlardı. Cinler de onların azgınlıklarını artırıyorlardı. »[17]

 

Bunlardan bazıları, keçi kılı gibi uzun kılları olan bir kimse sûretinde görünür. Derisi tıpkı keçi derisi gibidir. Bilmeyen, onu insan zanneder. O ise, ancak bir cindir. Şöyle derler: Bu dağların her birinde kırk tane Ebdal vardır. Bu dağlardakiler cin olduğu halde bunlar, onların, Ebdal olduğunu zannederler. Bu ise, çeşitli yollarla bilinir.

Bu konuyu genişliğinden dolayı burada zikretmeyeceğiz. Ondan bildiklerimiz burada zikredildi. Burada kısa olarak söylediklerimiz, Allah dostları hakkında soru soranlara verdiğimiz cevaplardır. Bu, gördüklerimiz ve duyduklarımızla vasfı uzayan bir konudur.

 

İnsanlar, olağanüstü olaylar karşısında üç guruba ayrılırlar. Bir kısım insanlar bu tür olayları peygamberlerden başkası için yalanlar. Belki de özel olarak doğrular. Evliyadan olmadığı düşüncesiyle, bir çok insanda zikredildiği zaman onu yalanlar, kabul etmez. Bazıları ise, her kim de bu olağanüstü olaylar vuku bulursa onu Veliyyullah (Allah dostu) zanneder. Bu iki durumda hatalıdır. Bunun içindir ki onlar, müşriklerin ve Ehli Kitabın onlara Müslümanlarla savaşmak için onlara yardım eden yardımcıları olduğunu ve onlarında Allah dostları olduklarını söylerler. Bunlar, onların olağanüstü olayı oldukları konusunda yalan söylerler. Doğru olan ise üçüncü sözdür. O da, onlara Allah dostlarından değil, kendi cinslerinden birilerinin yardım ettiğidir. Allah Teâlâ’nın buyurduğu gibi:

 

﴿يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تَتَّخِذُواْ الْيَهُودَ وَالنَّصَارَى أَوْلِيَاء بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاء بَعْضٍ وَمَن يَتَوَلَّهُم مِّنكُمْ فَإِنَّهُ مِنْهُمْ إِنَّ اللّهَ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ

 

« Ey îman edenler! Yahudileri ve hırıistiyanları kendinize dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostudurlar. İçinizden her kim onları dost edinirse, o onlardandır. »[18]

 

Allah’ın Kitabı’na ve sünnetine uyan muttaki Allah dostlarından olmayan bu ubbad ve zühhada şeytanlar yaklaşır. Onun haline münasip olmayan olağanüstü olaylar meydana gelir. Fakat, bunların olağanüstü olaylarının bazısı bazısından ayrılır. Bu tür olaylar gerçek Allah dostlarından hasıl olduğu halde onların olayını iptal eder. Onların böyle olağanüstü olaylar gösterebilmesi için cehaletten veya bilerek yalan söylemesi, şeytanların hallerine uygun günah işlemesi gerekir. Allah Teâlâ bununla, muttaki dostlarıyla, onlara benzemeye çalışan şeytanın dostlarını birbirinden ayırt eder. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

 

 ﴿هَلْ أُنَبِّئُكُمْ عَلَى مَن تَنَزَّلُ الشَّيَاطِينُ {221} تَنَزَّلُ عَلَى كُلِّ أَفَّاكٍ أَثِيمٍ

 

« Size şeytanların kimlere indiğini haber vereyim mi? Onlar, çok günah işleyen yalancılara inerler. »[19]

 

Şeytânî olayları güçlendiren sebeplerin en başında, müşriklerin dinledikleri müzik ve benzeri şeylerdir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

 

﴿وَمَا كَانَ صَلاَتُهُمْ عِندَ الْبَيْتِ إِلاَّ مُكَاء وَتَصْدِيَةً فَذُوقُواْ الْعَذَابَ بِمَا كُنتُمْ تَكْفُرُونَ    

« Onların Kâbe yanındaki duâları, ıslık çalmak ve el çırpmaktan başka bir şey değildi. »[20]  

 

İbnu Abbas, İbnu Ömer ve seleften bazıları –Allah onlardan razı olsun- bu âyet hakkında şöyle dediler: “Müşrikler, el çırpma ve ıslık çalmayı ibadet olarak yapıyorlardı.”

 

Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-  ve ashabının ibadetleri ise, Allah’ın emrettiği namaz, Kur’ân okuma, zikir ve buna benzer şeylerle, din adına yapılan toplantılardı. Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem- ve ashabı, avuç içini birbirine vurarak ve ne de tefle yapılan müziği dinlemedi, onlara karşı asla sevgi beslemedi ve ne de bunlardan dolayı bürdesi yere düştü. Bilakis bunların hepsi ilim ehlinin ittifakıyla yalandır.

 

Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-' in ashabı bir araya geldikleri zaman içlerinden birine Kur’ân okumasını söylerlerdi. Diğerleri ise onu dinlerdi. Ömer b. Hattab –Allah ondan razı olsun-  Ebu Musa el-Eş’ari’ye şöyle derdi: Bize Rabbimizi hatırlat. O da Kur’ân okur, onlarda dinlerlerdi. Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem- Ebu Musa el-Eş’ari’ye uğramıştı. O ise Kur’ân okuyordu. Ona şöyle dedi: “Dün gece sana uğradım, sen ise Kur’ân okuyordun. Ben de durup seni dinledim.”  Şayet senin beni dinlediğini bilseydim, senin için güzelleştirirdim.[21]

 

Allah Rasûlü -sallallahu aleyhi ve sellem-‘ in buyurduğu gibi:

 

« Kur’ân’ı seslerinizle süsleyin. »

 

Allah Rasûlü -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurur:

 

« Allah’ın, güzel bir sesle Kur’ân okuyanı dinlemesi, bir kimsenin kadın şarkıcısının şarkısını dinlemesinden daha çok şiddetlidir. »[22]

 

Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-  İbnu Mesud’a “Bana Kur’ân oku” buyurdu. İbnu Mesud: “Kur’ân sana indirildiği halde, sana Kur’ân mı okuyayım?” dedi. Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-  şöyle buyurdu: “Ben başkasından Kur’ân dinlemeyi daha çok severim.” Nisa suresini okumaya başladım. Hatta 41. âyetine gelmiştim ki:

 

﴿فَكَيْفَ إِذَا جِئْنَا مِن كُلِّ أمَّةٍ بِشَهِيدٍ وَجِئْنَا بِكَ عَلَى هَـؤُلاء شَهِيداً

 

« Her ümmetten bir şâhid getirdiğimiz ve seni de (ey Muhammed!) bunlara şâhid gösterdiğimiz zaman o kâfirlerin halleri nasıl olacaktır? »

Ağlamaktan gözlerinden yaşlar dökülüyordu. [23]

 

Bu dinleme, Nebi ve ona tâbi olanların dinlemesidir. Allah Teâlâ’nın Kur’ân’da zikrettiği gibi:

 

﴿أُوْلَئِكَ الَّذِينَ أَنْعَمَ اللَّهُ عَلَيْهِم مِّنَ النَّبِيِّينَ مِن ذُرِّيَّةِ آدَمَ وَمِمَّنْ حَمَلْنَا مَعَ نُوحٍ وَمِن ذُرِّيَّةِ إِبْرَاهِيمَ وَإِسْرَائِيلَ وَمِمَّنْ هَدَيْنَا وَاجْتَبَيْنَا إِذَا تُتْلَى عَلَيْهِمْ آيَاتُ الرَّحْمَن خَرُّوا سُجَّداً وَبُكِيّاً

 

« İşte bunlar, Âdem’in, Nûh ile birlikte (gemide) taşıdıklarımızın, İbrahim’in, İsmail’in ve hidayet edip seçtiklerimizin soyundan gelen, Allah’ın kendilerine nimet verdiği peygamberlerdir ki, Allah’ın âyetleri okunduğu zaman, ağlayıp hemen secdeye kapanırlardı. » [24]

 

Allah Teâlâ ma’rifet ehli hakkında şöyle buyurur:

 

﴿وَإِذَا سَمِعُواْ مَا أُنزِلَ إِلَى الرَّسُولِ تَرَى أَعْيُنَهُمْ تَفِيضُ مِنَ الدَّمْعِ مِمَّا عَرَفُواْ مِنَ الْحَقِّ

 

« Peygambere indirilen (Kur’ân) i dinledikleri zaman, hakkı öğrenmiş olmalarından dolayı gözlerinin yaşla dolup taştığını görürsün. »[25]

 

[ Allah Subhânehû ve Teâlâ sadece Kur’ân dinleyenleri, bundan dolayı imanlarının artmasından sonucu onları övmüştür. ] Gözyaşının akması ve tüylerinin ürpermesi bunun eserlerindendir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

 

﴿اللَّهُ نَزَّلَ أَحْسَنَ الْحَدِيثِ كِتَاباً مُّتَشَابِهاً مَّثَانِيَ تَقْشَعِرُّ مِنْهُ جُلُودُ الَّذِينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُمْ ثُمَّ تَلِينُ جُلُودُهُمْ وَقُلُوبُهُمْ إِلَى ذِكْرِ اللَّهِ ذَلِكَ هُدَى اللَّهِ يَهْدِي بِهِ مَنْ يَشَاءُ وَمَن يُضْلِلْ اللَّهُ فَمَا لَهُ مِنْ هَادٍ

 

« Allah, sözlerin en güzelini,âyetleri güzellikte birbirine benzeyen ve mükerrer olarak gelen bir kitap şeklinde indirmiştir. Allah’tan korkanların ondan tüyleri ürperir. Sonra Allah’ın zikriyle derileri ve kalpleri sükûna kavuşur. »[26]

 

﴿إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذِينَ إِذَا ذُكِرَ اللّهُ وَجِلَتْ قُلُوبُهُمْ وَإِذَا تُلِيَتْ عَلَيْهِمْ آيَاتُهُ زَادَتْهُمْ إِيمَاناً وَعَلَى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ {2} الَّذِينَ يُقِيمُونَ الصَّلاَةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنفِقُونَ {3} أُوْلَـئِكَ هُمُ الْمُؤْمِنُونَ حَقّاً لَّهُمْ دَرَجَاتٌ عِندَ رَبِّهِمْ وَمَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَرِيمٌ

 

« Mü’minler öyle kimselerdir ki (yanlarında) Allah anıldığı zaman, yürekleri ürperir; kendilerine O’nun âyetleri okunduğu zaman da îmanları artar ve yalnız Allah’a dayanıp güvenirler.

Keza namazı dosdoğru kılarlar; kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler.

İşte gerçek mü’min olanlar bunlardır. Onlara Rableri katında dereceler vardır; bağışlanma ve hudutsuz rızık onlara mahsustur. »[27]

 

Son zamanlarda insanların dinledikleri ise, el çırpma, tef ve düdükten ibarettir. Sahabe, tabiîn ve diğer din imamlarının büyükleri, bunu Allah’a uzanan bir edinmemişlerdi. Bunu, itaat ve yaklaşma saymadılar. Aksine yerilmiş bidatlerden kabul ettiler. İmam Şafiî –Allah ondan razı olsun- şöyle der: “Zındıklar, Bağdat’ta “tağyir” (değişiklik-değiştirme) adını verdikleri bir şey uydurdular. Onunla insanları Kur’ân’dan uzaklaştırıyorlardı. Bilgi sahibi Allah dostları bunu biliyorlardı. Biliyorlardı ki şeytanın bunda büyük payı var. Bunun içindir ki, onlardan orada hazır bulunan hayırlı insanlar bundan tövbe etmişlerdir.”  

 

Marifetten, yani Allah dostluğunun kemâliyetinden en uzak olanlarda, şeytanın nasibi daha çok olmuştur. Şeytan ona daha çok tesir etmiştir. Müzik ise içki mesabesindedir. Hatta onun nefislerdeki etkisi içkiden daha üstündür. Bunun içindir ki, müzik inleyerek kendinden geçenler kuvvetlendiği zaman onların üzerine şeytanlar iner. Onların bazılarının dillerinde konuşur ve bazılarını havada taşırlar. Belki de aralarında düşmanlık baş gösterir. Tıpkı içki içenlerin arasında kavga vuku bulduğu gibi. Onlardan birinin şeytanları, diğerinin şeytanlarından daha kuvvetli olur ve onu öldürür. Cahiller de, bunu, muttaki olan Allah dostlarının kerametlerinden zannederler. Bu hareketler ise, sahibini ancak Allah’tan uzaklaştırır. Bu haller, şeytani hallerden başkası değildir. Bir müslümanı öldürmek, Allah’ın helal kıldığı haller dışında helal olmaz. Nasıl olur da, masum birini öldürmek, Allah’ın dostlarına bir ikramı olur!? Kerametin gayesi, ancak istikametin lüzûmu içindir. Allah Teâlâ kuluna, sevdiği ve razı olduğu şeylerde yardım eder. Kendisine yaklaştıracak şeyleri artırır ve onunla derecesini yükseltir.

 

Olağanüstü olaylar, gizli şeyleri ortaya çıkarma gibi ilim cinsinden olur. Kimi olağanüstü olaylar da, alışılmışın dışında uygulamalar gibi kudret ve mülk cinsindendir. Yine kimi olağanüstü olaylar, ilim, saltanat, zenginlik ve mal olarak verilen zenginlik cinsindendir.

 

Allah’ın kuluna verdiği bütün bu olağanüstü olayları ve başkalarını Allah’ın sevdiği, razı olduğu, O’na yaklaştıran, derecesini yükselten ve Allah ve Rasûlü’nün emrettiği şeylerde kullanırsa, bunlarla Allah’a ve Rasûlü’ne olan yakınlığı artar ve derecesi yükselir. Bütün bunlarla şirk, zulüm ve çirkinlikler gibi Allah ve Rasûlü’nün yasakladığı işlerde kullanırsa bununla zemmedilmeye ve azâba müstahak olur. Ya bundan dolayı güzel bir tövbeyle tövbe eder ve iyi davranışlarda bulunur, ya da onun diğer günahkârlardan hiçbir farkı kalmaz. Bunun içindir ki, olağanüstü olaylar gösterenler çokça cezalandırılırlar. Bu ceza bazen kralın krallıktan indirilmesi, alimin ilminin elinden alınması, bazen de nafileleri elinden alınarak vuku bulur ve özel dostluktan genel dostluğa intikal eder. Bazen de günahkârlar mertebesine indirilir. Bazen İslamdan döner, mürted olur. Bu gibi haller ise, şeytânî olanlarda vuku bulur. Bunların çoğu dininden dönüp mürted olurlar. Birçokları da bunun şeytandan olduğunu bilmez. Bunları, Allah dostlarının kerametlerinden zanneder.

 

Allah’ın, bir kuluna mal-mülk verip de hesaba çekmeyeceğini zanneden birisi gibi, onlardan bazısının zannettiği gibi, Allah Azze Ve Celle’nin bir kuluna olağanüstü olaylar bahşettiği zaman, bundan dolayı onu hesaba çekmeyeceğini zanneder. Onlardan kimi de, bu olağanüstü olayları ne emredildiği ve ne de yasaklandığı işlerde kullanır. Bu ise evliyalığın umumundan olur. Onlar ise, muktesid ve ebrar (orta yollu ve iyi) olanlardır. Sabikûn mukarrabûn (öne geçmiş olanlar) ise bunlardan daha yücedirler. Tıpkı Kul-Rasûl olanın Nebi-Kral olandan daha üstün olduğu gibi.

 

Olağanüstü olaylar, bir kimsenin derecesini eksilttiği zaman, salihlerin bir çoğu, zina ve hırsızlık gibi günahlardan tövbe edildiği gibi bu tür olaylardan da tövbe edip Allah’tan bağışlanma dilerler. Onlardan bazılarına bu tür olağanüstü olaylar bahşedildiği zaman, onun giderilmesi için Allah’a dua eder. Keramet zannettikleri bu olaylarla beraber, onların hepsi, kendilerini takip eden müridlerine bunların üzerinde durmamalarını, gayretlerinin bu olmaması gerektiğini ve onunla övünmemelerini emretmişlerdir. Hakikatte ise bu, şeytanın bir aldatmacası olunca hal nice olur!? Ben, onlardan öylelerini biliyorum ki, bitkiler onlarla konuşup, kendilerinde bulunan faydaları ona haber verirler. Bu ise, o bitkinin içine giren şeytandan başkası değildir. Onlardan kimi de, taş ve ağaçla konuşur. Şöyle derler: “Hoş geldin ey Allah dostu!” Âyetel-Kürsî’yi okuduğunda ise şeytan çeker gider. Yine onlardan tanıdığım bazısı kuş avına çıkar. Onunla bülbüller ve başka kuşlar konuşarak şöyle derler: “ Beni al götür ki fakirler yesin.” Tıpkı bir insanın içine girip konuştuğu gibi o kuşların da içine girmiştir. Onlardan kimisi de, evinde kapalı olduğu halde, kendini dışarıda görür, o ise kapıyı açmaz veya tam tersi. Yine o şahıs şehrin kapılarında görünür. Cin onu oradan çabucak girdirip çıkarmıştır. Veya ışıklar görür ve onu isteyene hemencecik getiriverir. Onlar, şeytanlar olup sahibinin kılığına girerler. Tekrar tekrar Âyetel-Kürsî’yi okuduğu zaman bunların hepsi yok olup giderler.

 

Birilerinin onunla konuşup şöyle dediklerini bilirim: “Ben Allah’ın emrindenim.” Onu Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-' in müjdelediği Mehdi olarak kabul eder. Onun olağanüstü olayları ortaya çıkar. Mesela, kalbinden kuş ve çekirgelerin sağa ve sola gitmelerini geçirir, onlar da onun dilediği şekilde giderler. Kalbinden bazı hayvanların ayağa kalkmasını, uyumasını veya gitmesini geçirdiği zaman, görünen bir hareket yapmaksızın o gerçekleşir. Onu Mekke’ye götürüp geri getirirler. Güzel yüzlü insanlarla gelir ve onlara, senin ziyaretine gelmek isteyen melekler olduğunu söyler. Bunların hepsi de şeytanın hilelerindendir. Bu çok geniş bir konudur. Bu konudaki bildiklerimi kaleme alacak olsaydım ciltler dolusu kitap gerekirdi. Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:

 

﴿فَأَمَّا الْإِنسَانُ إِذَا مَا ابْتَلَاهُ رَبُّهُ فَأَكْرَمَهُ وَنَعَّمَهُ فَيَقُولُ رَبِّي أَكْرَمَنِ{15} وَأَمَّا إِذَا مَا ابْتَلَاهُ فَقَدَرَ عَلَيْهِ رِزْقَهُ فَيَقُولُ رَبِّي أَهَانَنِ

 

« İşte insan, ne zaman Rabbi onu imtihan eder ve bu maksatla kendisinde ikramda bulunup nimet verirse, “Rabbim bana ikram etti” der. Fakat ne zaman da onu imtihan edip rızkını daraltırsa “Rabbim bana ihanet etti” der. »[28]

 

Allah Teâlâ bu âyetten sonra (كَلاَّ) “kellâ” yani kesinlikle hayır lafzını kullanır. Bu lafızda ikaz ve engelleme-mani olma vardır. Bu sözün benzerlerinin telaffuzunu engeller, mani olur, haber verdiği şeyi ikaz eder ve onunla ondan sonrasına emreder. Onun için dünya nimetlerine kavuşmak, onu elde etmek keramet sayılmaz. Allah Azze ve Celle, onunla, ona ikramda bulunmuştur. Rızkı daraltılarak, kendisine fakirlik takdir edilmiş birisine, Allah ihanet etmiş değildir. Bilakis Allah Subhânehû ve Teâlâ kulunu mutluluk ve sıkıntılarla imtihan eder. Sevmediği ve yanında kerim olmayan insanlara onunla aklını başından almak için dünya nimetlerini verir. Sevdiği ve dost edindiği kimseleri ise, yanındaki derecesinin eksilmemesi ve onun sebebiyle de sevmediği şeylerde vuku bulmaması için onu ondan korur.

 

Allah dostunun kerametinin sebebi, muhakkak îman ve takva olması gerekir. Küfür, günah ve isyan sebebiyle ise bu, Allah dostlarının kerametlerinden değil, Allah dostlarının olağanüstü olaylarındandır. Her kim, olağanüstü olaylara namazla, Kur’ân okumakla, zikirle, gece namazıyla ve duayla ulaşmıyor da, ölüden veya gaipten yardım dilemek gibi şirkle, günahlar ve isyanla, yılan, büyük eşekarısı, pis böceği ve kan gibi haram kılınmış pislikleri yiyerek, müzik, dans, özellikle de yabancı kadınlarla bunu yapıyorsa, olağanüstü olayları Kur’ân dinleme anında azalıp, şeytanın düdüğünü (üflemeli çalgılar) dinlerken artıyorsa, geceleyin uzun uzadıya dans ediyorsa, namaz vakti geldiğinde ayakta veya horozun taneyi gagaladığı gibi namaz kılıyorsa, Kur’ân dinlemeyi kerih görüyor, onu sevmiyor ve ondan nefret ediyorsa,bunu isteksiz, zorla ve yapmacık tavırla yapıyor, Kur’ân dinlerken hiçbir lezzet, zevk almıyor ve ona karşı muhabbeti-sevgisi yoksa, el çırpma (alkışı) ve çalgı sesini seviyor ve ondan zevk duyuyorsa ve bütün bunları yaparak o olağanüstü olaylara ulaşıyorsa muhakkak ki bütün bunlar şeytânî hallerdir ve bu kimseler Allah Teâlâ’nın şu âyetine muhatap olan kimselerdir:

 

﴿وَمَن يَعْشُ عَن ذِكْرِ الرَّحْمَنِ نُقَيِّضْ لَهُ شَيْطَاناً فَهُوَ لَهُ قَرِينٌ     

 

« Allah’ın zikrini kim umursamazsa, ona bir şeytanı musallat ederiz de, artık o, ondan hiç ayrılmayan bir arkadaş olur. »[29]

 

Kur’ân Rahman’ın zikridir. Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:

 

﴿وَمَنْ أَعْرَضَ عَن ذِكْرِي فَإِنَّ لَهُ مَعِيشَةً ضَنكاً وَنَحْشُرُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَعْمَى {124} قَالَ رَبِّ لِمَ حَشَرْتَنِي أَعْمَى وَقَدْ كُنتُ بَصِيراً {125} قَالَ كَذَلِكَ أَتَتْكَ آيَاتُنَا فَنَسِيتَهَا وَكَذَلِكَ الْيَوْمَ تُنسَى

 

« Kim beni anmaktan yüz çevirirse, onun için dar bir geçim vardır. Kıyâmet günü de onu kör olarak haşrederiz. O, “Rabbim! Niçin beni kör olarak haşrettin; halbuki ben gören bir kimse idim?” der. Allah da şöyle buyurur: “Öyle. Sana âyetlerimiz gelmişti de, sen onları unutmuştun; bugün de sen öyle unutulursun.” »[30] 

 

Yani, onu ameliyle baş başa bırakırız.

İbnu Abbas –Allah ondan ve babasından razı olsun- şöyle der: “Allah, Kitabı’nı okuyan ve onunla amel edeni dünyada sapıtmaması ve ahirette de cehennem ehlinden olmaması için kefâleti-koruması altına almıştır. Sonra bu âyeti okudu.

 

FASIL

 

 

 

Herkesin şunu iyi bilmesi gerekir ki, Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-' i Rasûl olarak tüm cin ve insanlara göndermiştir. Her insan ve cinin üzerine düşen, Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-' e îman etmek, O’na tabi olmak, haber verdiklerini doğrulamak ve emrettiklerine de itaat etmektir. Her kim, O’nun peygamber olduğu kendisine hüccet edildikten sonra, buna iman etmezse, insan olsun cin olsun kâfir olur. 

 

Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-  Müslümanların ittifakıyla insanlara ve cinlere gönderilmiştir. Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem- Tâif’ten döndükten sonra ashabına namaz kıldırırken bir gurup cin onun Kur’ân okuyuşunu dinlemişler ve kendi kavimlerini buna davet etmek için geri dönmüşlerdi. Allah Teâlâ bu olayı Kur’ân’da şu âyetleriyle anlatır:

 

﴿وَإِذْ صَرَفْنَا إِلَيْكَ نَفَراً مِّنَ الْجِنِّ يَسْتَمِعُونَ الْقُرْآنَ فَلَمَّا حَضَرُوهُ قَالُوا أَنصِتُوا فَلَمَّا قُضِيَ وَلَّوْا إِلَى قَوْمِهِم مُّنذِرِينَ{29} قَالُوا يَا قَوْمَنَا إِنَّا سَمِعْنَا كِتَاباً أُنزِلَ مِن بَعْدِ مُوسَى مُصَدِّقاً لِّمَا بَيْنَ يَدَيْهِ يَهْدِي إِلَى الْحَقِّ وَإِلَى طَرِيقٍ مُّسْتَقِيمٍ{30} يَا قَوْمَنَا أَجِيبُوا دَاعِيَ اللَّهِ وَآمِنُوا بِهِ يَغْفِرْ لَكُم مِّن ذُنُوبِكُمْ وَيُجِرْكُم مِّنْ عَذَابٍ أَلِيمٍ {31} وَمَن لَّا يُجِبْ دَاعِيَ اللَّهِ فَلَيْسَ بِمُعْجِزٍ فِي الْأَرْضِ وَلَيْسَ لَهُ مِن دُونِهِ أَولِيَاء أُوْلَئِكَ فِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ

 

« (Ey Muhammed!) Hani birara cinlerden bir gurubu Kur’ân dinlemeleri için sana yöneltmiştik. Onun yanına gelince birbirlerine “susun” demişler, okuma bitince de uyarıcılar olarak kavimlerine dönmüşlerdi. Onlara demişlerdi ki: “Ey kavmimiz! Biz Mûsâ’dan sonra, Muhammed’e indirilen, kendinden öncekileri doğrulayan, hakka ve dosdoğru yola hidayet eden bir kitap dinledik.”  

“Ey kavmimiz! Allah’ın davetçisine icabet edin ve ona inanın ki Allah, sizin için günahlarınızdan bir kısmını bağışlasın ve sizi o acı azabtan korusun.”

Kim Allah davetçisine icabet etmezse yeryüzünde Allah’ı âciz bırakıp kendini kurtaramaz. Kendisinin O’ndan başka dostları olamaz. Böyleleri apaçık bir sapıklık içindedir. »[31]

 

Allah Teâlâ bu âyetlerden sonra şunları indirdi:

 

﴿قُلْ أُوحِيَ إِلَيَّ أَنَّهُ اسْتَمَعَ نَفَرٌ مِّنَ الْجِنِّ فَقَالُوا إِنَّا سَمِعْنَا قُرْآناً عَجَباً {1} يَهْدِي إِلَى الرُّشْدِ فَآمَنَّا بِهِ وَلَن نُّشْرِكَ بِرَبِّنَا أَحَداً {2} وَأَنَّهُ تَعَالَى جَدُّ رَبِّنَا مَا اتَّخَذَ صَاحِبَةً وَلَا وَلَداً {3} وَأَنَّهُ كَانَ يَقُولُ سَفِيهُنَا عَلَى اللَّهِ شَطَطاً {4} وَأَنَّا ظَنَنَّا أَن لَّن تَقُولَ الْإِنسُ وَالْجِنُّ عَلَى اللَّهِ كَذِباً {5} وَأَنَّهُ كَانَ رِجَالٌ مِّنَ الْإِنسِ يَعُوذُونَ بِرِجَالٍ مِّنَ الْجِنِّ فَزَادُوهُمْ رَهَقاً

 

« (Ey Muhammed!) De ki: “Cinlerden bir gurup benden Kur’ân dinlemiş ve şöyle demişlerdi: Biz, doğru yola ileten hayret verici bir Kur’ân dinledik ve ona îman ettik. Artık Rabbimize hiç kimseyi ortak koşmayacağız. Zira Rabbimizin büyüklüğü çok yüce olup, ne bir eş ve ne de bir çocuk asla edinmemiştir. Meğer câhilimiz, Allah’a karşı çok büyük yalanlar söylüyormuş.Biz de insanların ve cinlerin Allah’a karşı hiç yalan söylemeyeceklerini zannediyorduk. Fakat insanlardan bazı adamlar varmış ki, cinlerden bazı kimselere sığınıyorlarmış; cinler de onların azgınlıklarını artırıyorlarmış.” »[32]

 

Bir insan, bir vadiye indiği zaman şöyle derdi: Kavminin sefihlerinden bu vadinin yücesine sığınırım. İnsan, cinden yardım istediğinde, cinler de onların azgınlık ve kâfirliklerini artırdılar. Allah Teâlâ’nın buyurduğu gibi:

 

﴿وَأَنَّهُ كَانَ رِجَالٌ مِّنَ الْإِنسِ يَعُوذُونَ بِرِجَالٍ مِّنَ الْجِنِّ فَزَادُوهُمْ رَهَقاً {6} وَأَنَّهُمْ ظَنُّوا كَمَا ظَنَنتُمْ أَن لَّن يَبْعَثَ اللَّهُ أَحَداً {7} وَأَنَّا لَمَسْنَا السَّمَاء فَوَجَدْنَاهَا مُلِئَتْ حَرَساً شَدِيداً وَشُهُباً

 

« Fakat insanlardan bazı adamlar varmış ki, cinlerden bazı kimselere sığınıyorlarmış; cinler de onların azgınlıklarını artırıyorlarmış. Sizin, Allah’ın hiç kimseyi yeniden diriltmeyeceğini sandığınız gibi, cinler de öyle sanmışlardı.

“Biz, gökyüzünü yokladık ve onu sert bekçiler ve birer atımlık alevlerle doldurulmuş bulduk.” »[33]

 

Kur’ân indirilmeden önce şeytanlar parlak yıldızlarla taşlanıyorlardı. Fakat, bazen parlak yıldızlar onlara ulaşmadan önce kulak hırsızlığı yapıyorlardı. Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem- gönderildikten sonra gökyüzü güçlü koruyucular ve parlak yıldızlarla doldu. Parlak yıldızlar, şeytanlar duymadan önce onları taşlayan kurşunlar oldu.  Onların dedikleri gibi:

 

﴿وَأَنَّا كُنَّا نَقْعُدُ مِنْهَا مَقَاعِدَ لِلسَّمْعِ فَمَن يَسْتَمِعِ الْآنَ يَجِدْ لَهُ شِهَاباً رَّصَداً

 

« “Halbuki biz önceden, göğün haberlerini dinlemek için onun oturulacak yerlerine otururduk; şimdi ise, kim dinlemek isterse, kendisini gözleyen bir alev buluyor.” »[34]

 

Başka âyette Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:

 

﴿وَمَا تَنَزَّلَتْ بِهِ الشَّيَاطِينُ {210} وَمَا يَنبَغِي لَهُمْ وَمَا يَسْتَطِيعُونَ {211} إِنَّهُمْ عَنِ السَّمْعِ لَمَعْزُولُونَ

 

« Kur’ân’ı şeytanlar indirmemiştir. (Onu indirmek) onlara düşmez; zaten buna güçleri de yetmez. Onlar, (vahiy sırasında Kur’ân’ı) dinlemekten men olunmuşlardı. »[35] 

 

Dediler ki:

 

﴿وَأَنَّا لَا نَدْرِي أَشَرٌّ أُرِيدَ بِمَن فِي الْأَرْضِ أَمْ أَرَادَ بِهِمْ رَبُّهُمْ رَشَداً {10} وَأَنَّا مِنَّا الصَّالِحُونَ وَمِنَّا دُونَ ذَلِكَ كُنَّا طَرَائِقَ قِدَداً

« “Yeryüzündekilere bir kötülük mü murat olundu, yoksa Rabbin onlara bir hayır mı istedi, doğrusu biz bunu bilemiyoruz. İçimizde iyi olanlar da var, olmayanlar da var. Çeşit çeşit guruplara ayrılmışız. »[36]

 

Yani çeşitli mezheplere. Onlardan bazı alimlerin dedikleri gibi: Müslüman, müşrik, yahudi, hıristiyan, sünnete uygun hareket eden ve bidatcı.

 

﴿وَأَنَّا ظَنَنَّا أَن لَّن نُّعجِزَ اللَّهَ فِي الْأَرْضِ وَلَن نُّعْجِزَهُ هَرَباً

 

« “Biz şunu iyice anladık ki, yeryüzünde Allah’ı aslâ âciz bırakamayacağız; kaçmakla da O’nu âciz kılamayacağız. »[37]

 

Cinler, Allah’ı yeryüzünde kalsalar da kaçsalar da âciz bırakamayacaklarını haber veriyorlar.

 

﴿وَأَنَّا لَمَّا سَمِعْنَا الْهُدَى آمَنَّا بِهِ فَمَن يُؤْمِن بِرَبِّهِ فَلَا يَخَافُ بَخْساً وَلَا رَهَقاً {13} وَأَنَّا مِنَّا الْمُسْلِمُونَ وَمِنَّا الْقَاسِطُونَ فَمَنْ أَسْلَمَ فَأُوْلَئِكَ تَحَرَّوْا رَشَداً

 

« “Doğruluk rehberi Kur’ân’ı dinlediğimiz zaman, ona îman ettik. Kim Rabbine îman ederse, artık o, sevabının azalacağından ve bir haksızlığa uğrayacağından korkmaz. İçimizde müslüman olanlar da vardır; haktan ayrılmış olanlar da vardır. »[38]   Yani zalimler.

 

﴿ فَمَنْ أَسْلَمَ فَأُوْلَئِكَ تَحَرَّوْا رَشَداً {14} وَأَمَّا الْقَاسِطُونَ فَكَانُوا لِجَهَنَّمَ حَطَباً {15} وَأَلَّوِ اسْتَقَامُوا عَلَى الطَّرِيقَةِ لَأَسْقَيْنَاهُم مَّاء غَدَقاً{16}  لِنَفْتِنَهُمْ فِيهِ وَمَن يُعْرِضْ عَن ذِكْرِ رَبِّهِ يَسْلُكْهُ عَذَاباً صَعَداً {17} وَأَنَّ الْمَسَاجِدَ لِلَّهِ فَلَا تَدْعُوا مَعَ اللَّهِ أَحَداً {18} وَأَنَّهُ لَمَّا قَامَ عَبْدُ اللَّهِ يَدْعُوهُ كَادُوا يَكُونُونَ عَلَيْهِ لِبَداً {19} قُلْ إِنَّمَا أَدْعُو رَبِّي وَلَا أُشْرِكُ بِهِ أَحَداً {20} قُلْ إِنِّي لَا أَمْلِكُ لَكُمْ ضَرّاً وَلَا رَشَداً{21}  قُلْ إِنِّي لَن يُجِيرَنِي مِنَ اللَّهِ أَحَدٌ وَلَنْ أَجِدَ مِن دُونِهِ مُلْتَحَداً {22}

إِلَّا بَلَاغاً مِّنَ اللَّهِ وَرِسَالَاتِهِ وَمَن يَعْصِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَإِنَّ لَهُ نَارَ جَهَنَّمَ خَالِدِينَ فِيهَا أَبَداً{23} حَتَّى إِذَا رَأَوْا مَا يُوعَدُونَ فَسَيَعْلَمُونَ مَنْ أَضْعَفُ نَاصِراً وَأَقَلُّ عَدَداً

 

« “Fakat kimler müslüman olursa, işte bunlar hak yola yönelmiş olurlar. Haktan ayrılmış olanlar ise, cehenneme odun olurlar.”

 Halbuki onlar, İslam’ın yoluna yönelmiş olsalardı, denemek için onlara bol bol su içirirdik. Kim de Rabbinin zikrinden yüz çevirirse, Allah da onu çok ağır bir azâba sokar.

Şüphe yoktur ki mescidler, Allah’a mahsustur. Bu itibarla oralarda, Allah ile beraber başkasına da kulluk etmeyin.

Zira Allah’ın kulu (Muhammed), O’na ibadet etmek için kalkınca, etrafında neredeyse kümeleşiveriyorlardı.

(Ey Muhammed!) De ki: “Ben, sadece Rabbime ibadet ediyorum ve hiç kimseyi O’na ortak koşmuyorum”

Ve de ki: “Ben size ne zarar verebilirim; ne de iyilik edebilirim”

Ve yine de ki: “Eğer ben Allah’a karşı gelirsem, O’nun azâbından beni hiç kimse kurtaramaz ve ben O’ndan başka sığınacak birini de aslâ bulamam.”

“Ancak O’nun gönderdiklerini Allah’tan tebliğ edersem bana yardım eder.” Kim Allah’a ve Resûlüne, onun için, içinde ebediyen kalacakları cehennem ateşi vardır.

Sonunda tehdit olundukları bu ateşi gördükleri zaman, yardımcı olarak kimin daha zayıf ve kimin sayıca daha az olduğunu anlayacaklardır. »[39]

 

Cinler, Kur’ân’ı işittikleri zaman Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-' e gelip beyat etmişlerdi. “Sahih”[40] de gelen İbnu Mesud hadisinde sabit olduğu gibi.

 

Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem- onlara Rahman suresini okuyordu. « O halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz? » âyetini okuyunca şöyle dediler: Nimetlerinden hiçbir şeyi yalanlamayız, sana hamd olsun.[41]

Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem- ile bir araya geldiklerinde kendileri ve hayvanları için yiyeceklerini sordular. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu:

« Sizin yiyeceğiniz, eti çok olan ve üzerine Allah’ın ismi zikredilen kemiklerdir. Hayvanlarınızın yiyeceği ise, gübre ve yemdir.»

« O ikisiyle (kemik ve gübre) istinca etmeyin. Çünkü onlar, cin kardeşlerinizin yiyecekleridir. »[42]

 

Bu yasaklama, çeşitli yollarla gelmiş olup, Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-' den sabittir. Bunun içindir ki, âlimler, cinler ve hayvanlarının yiyecekleriyle istinca yapmanın yasaklanmasını delil getirerek şöyle demişlerdir: İnsanlar ve hayvanlarının yiyecekleri onlarınkinden daha evlâdır.

 

Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem- bütün cin ve insanlara gönderilmiştir. Bu, değer olarak, Allah katında, cinlerin Süleyman -aleyhisselâm-‘ın emrine verilmesine rağmen en yüce olandır. Cinler, Süleyman -aleyhisselâm-' ın emrine verilmiş ve O’da bir kral hükmüyle onlara hükmediyordu. Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem- ise, onlara Rasûl olarak gönderilmiş ve onlara Allah’ın ve Rasûlü’nün emrettiklerini emreder. Çünkü O -sallallahu aleyhi ve sellem- Allah’ın kulu ve Rasûlüdür. Kul-Rasûl olan bir peygamberin makamı, Nebi-Kral olan peygamberin makamının üstündedir.

 

Kitap, sünnet ve icmayla sabittir ki, cinlerin kâfirleri cehenneme girecektir. Mü’minleri ise, âlimlerin cumhurunun görüşüne göre cennete gireceklerdir. Âlimlerin cumhuruna göre peygamberler insanlardan gönderilmiştir. Cinlerden peygamber gönderilmemiştir. Fakat onlardan uyarı olmuştur. Bu konular başka bir yerde geniş olarak açıklanacaktır.

 

Buradan maksat ise, cinlerin insanlarla olan ilişkileri çeşitlidir. İnsanlardan her kim cinlere yalnızca Allah’a ibadet etmek ve peygamberine itaat etmek gibi Allah ve Rasûlünün emrettiklerini emrederse, bu, Allah dostluğunun en üstün olanıdır. O, bu durumda Rasûl -sallallahu aleyhi ve sellem-' in halifesi ve nâibidir. Her kim cinleri, haram olmayan mubah işlerde kullanırsa o, bir insanı mubah işlerde kullanan kimse gibidir. Bu ise, şayet onlara, üzerlerine gereken şeyleri emrediyor, haram olan şeyleri yasaklıyor ve onları mubah olan şeylerde kullanıyorsa o, bunu yapan krallar makamında olur.   

 

Bu ise, onun Allah Teâlâ’nın dostlarından ve tıpkı Nebi-Kralla birlikte Kul-Rasûl olan Davûd, Süleyman, Yûsuf ve İbrahim, Mûsâ, Îsâ, Muhammed –Allah’ın salat ve selamı onların üzerine olsun- gibi gayesi Allah Teâlâ dostlarının umûmundan olması takdir edilmişse durum böyledir.

 

Her kim de cinleri, Allah ve Rasûlü’nün, şirk, masum birini öldürme, öldürme olmaksızın düşmanlık etme, birini hasta etme, ilmini unutturma, fuhşuyat isteyenin celbi gibi iğrençlikte zulüm gibi yasakladığı işlerde kullanırsa bu, onları günah ve düşmanlıkta kullanmaktır. Sonra her kim onları küfürde kullanırsa o kâfirdir. Ma’siyette kullanırsa o âsidir, fâsıktır, günahkârdır.

 

Şeriat ilimlerinde tam bir ilme sahip olmayanlar, keramet zannedilen bazı işlerde cinleri kullanırlar. Tıpkı, hacca gitmek, bidat şeyler işittiğinde o mekandan onu uçurarak uzaklaştırmak, kendisini Arafat’a taşımaları (fakat Allah ve Rasûlü’nün emrettiği şerî  haccı yapmaz), bir şehirden diğer bir şehre taşımaları için onları kullanmak gibi. Bunlar aldatmadır ve onlar bununla tuzak kurmuşlardır.

 

Bunların bir çoğu, bu tür olayların cinlerden olduğunu bilmez. Allah dostlarının (yani kendisinin) kerametlere ve olağanüstü olaylara sahip olduğunu duymuştur. Onların, imanın hakikatlerinden ve Kur’ân’ın marifesinden haberleri olmadığı için Rahman’dan olan kerametlerle, şeytanın hilelerini birbirinden ayırt edemez. Cinler, inancı nispetinde onu kandırır. Şayet o şahıs, yıldızlara ve putlara tapan bir müşrik ise veya bu ibadetlerle fayda sağlayacağı konusunda onun zihnini meşgul etmişler ise, onun amacı melek, nebi ve salih bir şahsın kılığına girdiği puttan tevessül ve şefaat talebinde bulunmasıdır. O, meleğe, nebiye veya salih kimseye ibadet ettiğini zanneder. Hakikatte ise onun ibadeti/kulluğu şeytanadır. Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:

 

﴿ وَيَوْمَ يَحْشُرُهُمْ جَمِيعاً ثُمَّ يَقُولُ لِلْمَلَائِكَةِ أَهَؤُلَاء إِيَّاكُمْ كَانُوا يَعْبُدُونَ {40} قَالُوا سُبْحَانَكَ أَنتَ وَلِيُّنَا مِن دُونِهِم بَلْ كَانُوا يَعْبُدُونَ الْجِنَّ أَكْثَرُهُم بِهِم مُّؤْمِنُونَ   

 

« O gün onların hepsini toplar, sonra da meleklere der ki: “Size bunlar mı ibadet ediyorlardı?”

Onlar da şöyle derler: “Seni tenzih ederiz. Bizim velîmiz, onlar değil sensin. Hayır, onlar cinlere ibadet ediyorlardı. Çoğu onlara îman eden kimselerdi.” »[43]

 

Bunun içindir ki, güneşe, aya ve yıldızlara secde edenler, onlara secde edecekleri zaman, secdelerinin kendisine olması için şeytan orada hazır bulunurdu. Şeytan, müşriklerin yardım istediği şeyin şekline girerdi. Hıristiyan ise ve Cerces ve başkasından yardım istemişse şeytan, kendisinden yardım istenilen Cerces veya başkası kılığında gelir. Şayet müslüman ise ve kendisi hakkında hüsn-ü zanda bulunduğu müslüman şeyhlerinden birinden yardım istemişse, şeytan, o şeyhin sûretinde gelir. Şayet Hindistanlı müşriklerden ise şeytan onun yücelttiği müşrik sûretinde gelir.

 

Kendisinden yardım talebinde bulunulan şeyh, şayet Şeriat hakkında bilgi sahibi ise, şeytanın kendisinden yardım talebinde bulunan ashabına kendisinin sûretinde gittiğini bilmez. Şeyhin Şeriat hakkında bilgi sahibi değilse, onların sözlerini ona haber verir, onlar için onun sözlerini naklederler. Onlar da, şeyhin onların sözünü uzaktan işittiğini ve cevap verdiğini zannederler. O ise ancak şeytan vasıtasıyla olmaktadır.

 

Cinler yardımıyla gizliliği ortaya çıkarma ve onlarla diyalog gibi şeyler başına gelen bazı şeyhler haber vererek şöyle demişlerdir: Cin, bana su ve cam gibi berrak bir şeyler gösterdi. Haber verilmesi istenilen şeyi bunun içinde şekille gösteriyorlardı. İnsanlara bu olay haber verilir. Bana, ashabımdan yardım isteyenlerin kelamını ulaştırırlar ve ben de onlara cevap veririm. Onlar da cevabımı ona ulaştırırlar.

 

Bazı kimseler, bu olağanüstü olaylardan başına gelen şeyhlerin bir çoğunu, bilmedikleri (yani bunun şeytandan olduğunu) bu olayları yalanlayarak şöyle derler: Sizler bu olayları hile yoluyla yapıyorsunuz. Tıpkı, ateş taşı, turunçun dış kabuğu, kurbağa yağı ve başka tabi hileleri kullanarak ateşe girilip onlara ateşin zarar vermediği gibi. Şeyhler hayret ederek şöyle derler: Vallahi biz bu hileli şeylerin hiçbirini bilmeyiz. Bilgi sahibi bir zât şöyle der: Sizler bu sözünüzde doğrusunuz. Fakat bu haller şeytani hallerdir. Sonunda bunu kabul ederler. Hak açıkça belli olduktan ve bir çok yönden onun şeytandan olduğu ortaya çıktıktan sonra [ bu tür hallerin şeytandan olduğunu gördüklerinde ] onlardan bazıları Allah’a tövbe etmiştir. Yine görmüşlerdir ki, bu olağanüstü olaylar, şeriattaki yerilmiş bidatler ve Allah ve Rasûlüne isyan sonucunda oluşmuştur. Bu tür olağanüstü olaylar Allah ve Rasûlünün sevdiği şerî ibadetlerden meydana gelmiyor. İşte o zaman anladılar ki, bunlar Rahman’ın dostlarına olan kerametlerinden değil de, şeytanın dostlarına olan olağanüstü olaylarındandır.

 

Hamd, tek olan Allah’adır. O’nun salat ve selamı efendimiz Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-' e, âilesi ve ashabının üzerine olsun. Allah bize yeter, O, ne güzel vekildir.     

 

 

  

 



[1] Bakara Sûresi:  255

[2] Buhari: 2311 Vekale’de

[3] A’raf Sûresi:  33

[4] Şeyh Abdulkadir Ceylânî’de –Allah ona rahmet etsin- vuku bulduğu gibi

[5] Nisa Sûresi:  51

[6] Buhari: 437 Namaz’da, Muslim: 530 Mesacid’de

[7] Buhari: Namaz’da 466,3654,3904  Muslim: 2382 Sahabenin Faziletleri’nde

[8] Buhari: 427 Namaz’da. Muslim: 528 Mescidler’de.

[9] Ahmed Musned’inde: 1/435  Ebu Naim “Ehbâru Esbahân” da: 1/142. Sahih bir hadistir.

[10] Muslim: 972 Cenâiz’de.

[11] Malik “Muvatta” sında : 1/172, Namazı Kısaltma Kitabı’nda.

[12] Ebu Davud: 2042 Menasik’de, Kabirleri Ziyaret Babı. Ahmed Musned’inde: 2/367 Ebu Hureyre hadisinden.

[13] Ebu Davud: 2041, Menasik’de, Kabirleri Ziyaret Babı, Ebu Hureyre Hadisi. Ahmed Musned’inde: 2/527. İsnadı Hasendir. 

[14] Bu hadis, Abdullah b. Mesud tarafından şu lafızla rivayet edilmiştir. “Yeryüzünde dolaşan, Allah’ın gezgin melekleri vardır. Ümmetimden gelen selamı bana ulaştırırlar.”   Ahmed Musned’inde: 1/387,441,452. Nesai: 3/43 Sehv’de, Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-' e Selam Babı’nda.

[15] Ebu Davud: 1047, Namaz’da, Cuma Gecesi ve Gününün Fazileti Babı. Nesai: 3/91,92. Cuma’da, Cuma Günü Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-' e Salavatı Çoğaltma Babı.

[16] Nuh Sûresi:  23

[17] Cin Sûresi:  6

[18] Maide Sûresi:  51

[19] Şuara Sûresi: 221-222

[20] Enfâl Sûresi:  35

[21] Heysemi “Mucemmauz-Zevaid” : 7/171, Hadis, şahidleriyle Hasendir.

[22] Ahmed Musned’inde: 6/19,20. İbnu Mace: 1340 İkametus-Salah, Kur’ân’la Sesi Güzelleştirme Babı, Fudale b. Ubeyd Hadisinden. El-Elbânî: “Daîful-Cami’ “ : 4633. Hadis Zayıftır.

[23] Buhari: 5049 Kur’ân’ın Faziletleri. Kendisine, Başkasından Kur’ân Dinleme Daha Sevgili Gelen Kimse Babı. Muslim: 800, Yolculuk Namazı, Kur’ân Dinlemenin Fazileti Babı.

[24] Meryem Sûresi:  58

[25] Maide Sûresi:  83

[26] Zumer Sûresi:  23

[27] Enfal Sûresi:  2-4

[28] Fecr Sûresi:  15-16

[29] Zuhruf Sûresi:  36

[30] Tâhâ Sûresi:  124-126

[31] Ahkâf Sûresi: 29-32

[32] Cin Sûresi:  1-6

[33] Cin Sûresi:  6-8

[34] Cin Sûresi:  9

[35] Şuara Sûresi:  210-212

[36] Cin Sûresi:  10-11

[37] Cin Sûresi:  12

[38] Cin Sûresi:  13-14

[39] Cin Sûresi:  14-24

[40] Buhari: 772. Ezan’da. Sabah Namazında Sesli Okuma Babı. Muslim: 449. Namaz’da. Sabahta Sesli Okuma Babı. 

[41] Tirmizi: 3320 Tefsir’de. Rahman Sûresi’nin Faziletlerinden Babı. Cabir b. Abdullah hadisinden.

[42] Muslim: 450. Namaz’da. Sabahta Kıratı Açıktan Okuma Babı. Tirmizi: 3254. Tefsir’de.

[43] Sebe Sûresi:  40-41

 
Rasulallah s.a.v şöyle buyuruyor: Herkim hakkında emrimiz olmayan bir amel ile amel ederse,Reddolunmustur.'' ( MÜSLİM )  
 

GOOGLE SITE

 
Rasulallah s.a.v Veda Haccında Fetva.  
  Abdullah ibn Amr ibn As (R)'tan (o şöyle demiştir): Rasûlullah (S) Veda haccında, insanlar sorup öğrensinler diye, Minâ'da durdu. Yanına biri gelip:

- Bilemedim de kurbân kesmeden önce tıraş oldum, dedi. Rasûlullah:

- Kurbânını kes, günâhı yok, buyurdu. Diğeri gelip:

- Bilemedim de taş atmadan evvel kurbân kestim, dedi.

- Taşı at, günâhı yok, buyurdu.

Peygamber'e (o gün taş atmak, kurbân kesmek, tıraş olmak, ta­vaf etmek gibi hacc işlerinden) öne geçirilmiş veya geriye bırakılmış hiçbir şey sorulmadı ki, cevâbında: "Yap, günâhı yok" buyurmasın[BUHARİ]

ACIKLAMA : Hacc menseklerinin -ki taş atmak, kurbân kesmek, tıraş olmak ve ifâza tavafı yapmaktır- tertîb üzere edası sünnet midir, yoksa vâcib midir?

İmâm Şafiî ile İmâm Ahmed ibn Hanbel ve daha evvelki imamlardan Ata', Tavus, Mucâhid tertibin sünnetliğine kaail olup, menseklerin hangisi evvel ya­pılsa, te'hîr edildiğinden dolayı keffâret olan kan akıtmak lâzım gelmez, demiş­lerdir. Dayanakları da bu hadîs ile benzeri diğer hadîslerdir. İmâm Ebû Hanîfe ile İmâm Mâlik ve kendilerinden evvel gelen imamlardan Saîd ibn Cubeyr, Hasen Basrî, İbrâhîm Nahaî, Katâde tertibin vücûbuna, ve tertibi bozanlara kan akıtma keffâretf lâzım geleceğine kaail olmuşlardır. Her iki taraf delillerinin tafsîli, fıkıh kitâblarındadır (Ahmed Naîm).

 
İstediğiniz Sureyi Secip Dinliye Bilirsiniz  
   
MoDayMıŞ  
  Eşarbı vakkodan alınmış bone
İnanması çok zor ALLAH'IM bu ne
Altında pantolon modaymış gene
Giyinmek manası örtünmek inan
Bu fetvayı kimden aldın Müslüman?
Kısa pardösüler dizden yukarı
Renk renk başörtüler kırmızı sarı
Yüz metre öteden parlar jakarı
İslami kıyafet bu değil inan
Bu fetvayı kimden aldın Müslüman?
Daracık pardösü yırtmaç yarısı
Tamamen ortada vücut yarısı
Başları döndürür parfüm kokusu
İnsanın ziyneti hayadır inan
Bu fetvayı kimden aldın Müslüman?

Ten rengi çoraplar görmez setreni
Modada geçecek alman Ketreni
Eli kolu kuyumcu vitrini
İslami yaşayış bu değil inan
Bu fetvayı nerden aldın Müslüman?

Moda diye bizi soydular
Örtümüzü alıp bir kenara koydular
Bizi öyle görüp sevinç duydular
Bizim dinimizde bu yoktur inan
Bu fetvayı nerden aldın Müslüman?

Modern Müslüman'ın işi pratik
Evinde eşyası hep otomatik
Dokun parmağını bütün işler bitik
Bu rahatlık bizi bizden aldı Müslüman
Sadece mutluluk bu değil inan
Bu fetvayı nerden aldın Müslüman?

Sabah gezmesinde kahveler fallar
Çarsı pazarlarda aşındı yollar
Oğlum kızım diye yığıldı mallar
Hayatın gayesi bu değil inan
Bu fetvayı nerden aldın Müslüman?

Kimisi avamdan kimisi derviş
Gözleri sürmeli topuk bir karış
Modern Müslümanlar böyle giyermiş
İslam'ın özünde bu yoktur inan
Bu fetvayı nerden aldın Müslüman?

Üstünde pantolon kılarsın namaz
Ne olur sözümü dinlesen biraz
Rasulullah seni böyle tanımaz
Sünneti yaşamış olmazsın inan
Bu fetvayı nerden aldın Müslüman?

Zamanı çaldı dizi filmler
Rafları süsledi cilt cilt ilimler
Bizi görse kahrolurdu alimler
İslami yaşayış bu değil inan
Bu fetvayı nerden aldın Müslüman?

Süslenir püslenir gezer düğünde
Yeri baş köşedir paralı günde
Allah için nefes tüket bir günde
İslami yaşayış bu değil inan
Bu fetvayı nerden aldın Müslüman?

Bir de deriz Müslüman'ız hepimiz
Kötülük düşünmem, kalbimiz temiz
Namaz borcumuzdur elbet bir gün öderiz
Gerçek Müslümanlık bu değil inan
Bu fetvayı nerden aldın Müslüman?

Sen böyle değildin ne oldu sana
Kaygı duymuyorsun dininden yana
Sıyrıldın özünden döndün yabana
Gerçek hassasiyet bu değil inan
Bu fetvayı nerden aldın Müslüman?

Sormayın dertliyim bunlardan yana
Şanlı tarihine dönüp bir baksana
Üzülmez mi görse Fatıma ana
Allah seni konu yaptı Kurân'a
Nur suresinde geçiyor inan
Neden açıp okumuyorsun Müslüman
 
Bugün 25 ziyaretçi (39 klik) kişi burdaydı!
HAMD--ALEMLERİN---RABBİ----OLAN---ALLAH'ADIR
SALAT---ve---SELAM
ALLAH'IN---KULU--ve---RASULU---OLAN
MUHAMMED'E--(S.A.V)---ve---SEREFLİ---ASHABIN'A----OLSUN

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol